3 Ekim 2012 Çarşamba

viyana, avusturya, 07.2012.









avusturya ulusal kütüphanesi.




















mumok - modern sanat müzesi.


























pussy riot'a saygı duruşu.

















demel.












cafe sperl.

figlmüller ve şinitzelleri.

1516 ve biraları.













belvedere sarayı.
başka kimin aklına gelir ki nehire havuz yapmak?
freud müzesi.

































 



biz biraz "before sunrise" adımlarını takip ettik viyana'da. bir bakmışız aynı cafe'de aynı koltuklarda oturup kahvemizi içiyoruz. bir bakmışız aynı köprünün üzerinde yürüyoruz, aynı su kanallarının yanından geçiyoruz, aynı sokaklarda kaybolup aynı müzenin önündeki merdivenlerde ayaklarımızı sallıyoruz. 

yazlara sıkıştırılan değerli anlar var ya. onlardan bir demet işte. benim doğumgünüm: 31 temmuz. yaz çocuğu olmanın avantajları büyüyünce, belli bir yaştan sonra ortaya çıkıyor sanırım. lunapark'ta aklıma geliyor bütün bunlar benim. sahne sahne yazlıktan kesitler. sitede bulunan bütün çocuklar bizim balkon'da. gelen hediyeleri sıralayınca: plaj havlusu, plaj terliği, deniz topu, mayo, bol bol çikolata. işte yaz çocukları. bu sene biraz daha farklı ama. çok güzel bir otelde (25 hours wien). çok güzel bir barda (do & co). çok güzel bir şehirde (viyana). ama yine her seferinde havaalanlarında. yollarda.

sabahtan ödünç alıyoruz bisikletlerimizi. kaybola kaybola kat ettiğimiz yollar, lunapark'ta son buluyor. arada yağmur çiseliyor. bisiklete binerken ne zormuş gözleri kısmak. sonrasında bir bara gidiyoruz. nehir kenarında. halbuki iki gün önce aynı barı biz, şehrin göbeğinde aramaya çalışmıştık da, bulamamıştık. sonrasında dans pistine gidiyoruz. içeride kimse yok. sabahtan beri yollarda olan biz turistler ise, yorgunluktan baygın. viyana pastaları ile başlayan günler, güzel içkilerle son buluyor. ve yollar. hep yollar.

:bush - letting the cables sleep:

14 Ağustos 2012 Salı

romanya, 05.2012.


baile olaneşti.










cluj-napoca.



fantanele gölü, cluj-napoca.


bükreş.



























bazı ülkeleri nasıl hatırladığınız o süreç içerisinde hissettiklerinizle doğru orantılı sanırım. bu yüzden romanya için güzel şeyler söyleyemeyeceğim. sadece telefonumu takside unuttuğum için değil (bir anıl klasiği - sahne gözünüzün önüne gelsin: 32 kilometrilik taksi yolculuğu sonucu, 2 dakikada telefonun yokluğu fark edilir, o 32 kilometre tekrar ve tekrar ve tekrar gidilir. taksi curcunasında anlatılmaya çalışılanlar ve boşuna çabaların getirdiği yorgunluk) bulunduğum ortamın da rahat ve güvende hissetmemi sağlamaktan uzak olmasından kaynaklanıyordu.

küçük şehirler - büyük bulvarlar ve caddeler. yemyeşil köyler. rengarenk ve geniş evler. sonsuz uzanan bahçeler. temiz hava. tekrar eden oyunlar. küçük çocuklar.

cluj napoca'da bir botanik park'ta kaybolmak. bir göl kenarında hiç tanımadığınız insanlarla beraber sandviçler hazırlamak. bir üniversite'nin yıl sonu kutlamalarına katılmak. aynı üniversitenin merdivenlerinde koşu yarışı yapmak. en yüksek otelin tepesinde şehire karşı oturmak. bir barın salsa gecesinde ayaklarınıza basılmasın diye dans pistinde kenarlara kaçmak. çünkü "white russian" bir big lebowski içkisi. ve geceler. hep geceler.

:passion pit - carried away:

4 Mayıs 2012 Cuma

fransa, 03.2012.

paris'in mutsuz palyaçoları.
pont de bir hakem
(nam-ı diğer paris'te son tango'nun açılış sahnesi)
pantheon, tüm görkemiyle.
jardin du luxembourg.
sacre de coueur, insan akınıyla.
ne güzeldir başka bir şehirde
bir evliliğe tanık olmak.






pompidou'dan manzaralar.
duchamp'tan,
 
meşhur "bicycle wheel".


















catacombs - yer altı mezarları.
shakespear and company,
dünyanın en güzel kitapevlerinden bir tanesi.


passage jouffroy.
galeries lafayette.



























fransa'ya gitme amacımız işle alakalı bir eğitimdi; ama ne yazık ki başlangıcı benim için yine problemli oldu. lübnan'dan dönüşü zehirlenerek yaptığım için ve aynı gün içerisinde yolculuk etmem gerektiğinden uğradığımız üç havaalanının da tuvaletlerinde uzunca süre yerlerde süründüm. fransa'ya vardığımızda artık ayakta duracak gücüm pek yoktu. ilk üç dört günün temposu sakin. eğitim aralıklarındaki kaçamak geziler, patronumuzun evine ameliyatından sonra yapılan ilk akşam yemeği ziyareti ve bolca uyumayla geçen eğitim sürecinden sonra, paris dört günlüğüne bize kaldı.

açılışı bir çarşamba gecesi, kocaman bir parkın içerisindeki kırmızı sahnede feist konseri ile yaptık. m. ward ile çıktıkları turnede dinleyen herkesi mutlu mesut evlerine gönderdiler. kaldığımız merkezi otelin avantajı ile bütün şehri sürekli yürüdük. kilometreler oldu kaldırım taşları. her bölge teker teker. bu sefer ayrı ayrı görülen yerler pompidou, catacombs, daracık pasajlar, bütün parklar, çikolata mağazaları, ufak tefek cafe'ler, en güzelinden yemekler... ilkbahara o kadar yakıştı ki paris havası. eve dönerken sinüzit olmam bile üzmedi bu sefer.

:peter broderick - lull: