10 Ekim 2011 Pazartesi

ürdün, 11.2010.

amman.

amman kalesi önünde.

 

 
jabal al-qal'a.

roman forum.

amman pazarları.

madaba'dan ölüdeniz'e (nam-ı diğer lut gölü'ne) doğru inerken.

ölüdeniz.


ölüdeniz kıyısına serpilmiş tesisler.








tüm görkemiyle petra.


petra'da yemek kursu, ürdün yemekleri.

genel modum.


kızıldeniz kıyısı, akabe.

akabe kıyısına serpilmiş tesisler.

ben çok geç yürümeye başlamışım, neredeyse 15 ayımı doldurmuşum ilk adımımı attığımda. ilk adımımı atar atmaz da koşuşturmaya başlamışım. yürümekten çok pata küte koşarak ilerlemeye çalışıyormuşum. belki de bu yüzdendir şimdilerde sürekli her yerde yürüme ve koşuşturma isteklerim. geç kaldığım zamanların acısını çıkartmak adına.

hatırladığım belli sahneler var ürdün'e ilişkin.

amman: ilk gece çok görkemli bir restoranda yenen en güzel mezelerden ve fazla yemekten sonra (tahinli karnabahar favorim) otele kadar olan beş halkayı yürüyerek geçiyoruz, evlerin üzerindeki antenlere ve büyüklüklerine şaşırıyoruz. öyle ki eyfel kulesi şeklinde anten bile görüyoruz. sonra başka bir anda, daracık bir sokağı tırmanıyoruz. hava ılık. amman'ın rengi kirli bej. bütün binalara ve gökyüzüne sinen. küçücük bir bina aralığından açılan kocaman bir manzara. bir diğer anda, kiraladığımız aracı alabilmek için etrafta şaşkın şaşkın dolanırken yolları birbirine karıştırıyoruz. yeşil zeytin rengi bir citröen.

madaba: mozaiklerin ve kocaman fırınların şehri. her köşe başında duruyoruz, farklı bir kurabiye alabilmek için. burasının tercih sebebi ölüdeniz'e en yakın şehir olması. saptığımız yanlış, ışıksız ve bozuk yolda ölüdeniz'e doğru ilerlerken akşamın 9'unda hava 42 derece gösteriyor bir anda. balona sıkışmışım da havayı yavaşça emiyorlarmış gibi hissediyorum. dönüşte akşam yemek yemek için bulduğumuz küçük mağara restoranda her sorduğumuz yiyecek için "elimizde yok" cevabı alınca, yine sabahki kurabiyelere kalıyoruz. sonrasında gittiğimiz cafe'deki tek kadın benken, nargileler ve sıcak muzlu sütler günü kurtarıyor.

ölüdeniz: birkaç halk plajı dışında ancak lüks tesisleri kullanarak girebiliyorsunuz ölüdeniz'e. ortadoğu tatilimiz bir anda beş yıldızlı otel konforuna kavuşuyor. ölüdeniz çok garip. hiçbir şey yapmasanız da suyun üzerindesiniz, su yağlı ve bol mineralli. bol bol çamur, şaka ve yaşlı teyze günün konsepti.

petra: petra'ya uzanan yol ince ve uzun. sakin. ilk petra gecesi, ürdün yemeği yapıyoruz. koca bir grup amerikalı ile. yaş ortalaması 95; ama mutfaktaki enerji inanılmaz. şarkı söyleyenler, tiyatro replikleri okuyanlar. gece sonunda kocaman masalar etrafında hikayeler dinlerken, hep beraber yaptığımız yemekleri yiyoruz. otele yürürken hissedilen huzur apayrı. ertesi gün erkenden petra antik kentini keşfe başlıyoruz. güneş, kızıl taşları teker teker aydınlatırken gördüklerinizin görkemine kapılmamak mümkün değil. aralıksız sekiz saat yürüyüş / tırmanış sonucunda ayakkabılarım kızıl. yürürken otuz dakikada bir mola. amaç en tepeye tırmanmak. en güzeli ise görüp gezdikten sonra aynı yol üzerinden geri dönüş. yani çift dikiş. son bakış.

akabe: akabe yolu uykucu. şehire girdiğiniz andan itibaren çok yoğun bir insan kalabalığı var. otoparklarda, kaldırımlarda, yol kenarlarında battaniyelere sarınmış aileler; ama herkes mutlu, herkes gülüyor. konaklayacağımız otelin önünden yirmi kere geçmemize rağmen bulmamız saatlerimizi alıyor. sonrasında şehir merkezinde arabayı park etmek istediğimizde, bir adam vıjt diye park yerimizi kapıyor. ben çok sinirleniyorum. ben neden bu tür durumlarda hep çok sinirleniyorum? bir sürü ışık var, bir sürü şamata. yine güzel bir cafe bulmuşuz, sahibi ne kadar çok muzlu süt içebileceğimi duyunca şaşırıyor. ertesi gün kızıldeniz'e girebilmenin ne yazık ki yine iki yolu var: iğne atsanız yere düşmeyecek halk plajları ve özel tesisler. deniz tatili merhaba, rüzgar yoğun. dönüş yolunda yine radara yakalanıyoruz. polisler durdurduğunda ben kıskıs gülmemek için dilimi ısırıyorum.

ürdün diyince aklımda kalanlar. teker teker renkler ve fotoğraflar.

:my morning jacket - hopefully:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder